Saat 09.05'te Tüm Yurtta Hayat Durdu: 10 Kasım Ölümsüz Aşk!
Ulu Önder Atatürk'ün vefatının 85'inci yıl dönümünde özlem ve minnetle tüm yurtta anma törenleri düzenleniyor. İşte Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı ile ilgili önemli detaylar...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de vefat haberi, Türkiye ve dünya basınında derin yankılar uyandırdı.
ULU ÖNDER ATATÜRK'ÜN DÜNYA BASININDA Kİ YERİ!
Türkiye'de, Atatürk’ün ölüm haberi tüm gazetelerin birinci sayfalarında yer almış ve başlıklar genellikle “Milletin Başı Sağolsun” ve “Başkomutanımızı Kaybettik” ifadeleri yer almıştı. Gazeteler, Ulu Önder Atatürk’ün hayatı, liderliği ve reformlarına ağırlık vererek onun ölümüyle birlikte bir dönemin sonu olduğunu vurgulamıştı. Başyazılarda, Atatürk’ün devrimci ruhu ve Türkiye’ye kazandırdıkları büyük bir övgüyle anılmıştı.
Dünya basınında da Atatürk’ün ölümü büyük bir üzüntüyle karşılandı. Önde gelen gazeteler, Atatürk’ün sadece Türkiye için değil, uluslararası ilişkilerdeki rolü nedeniyle de önemli bir figür olduğunu belirtti. Bazı gazeteler, Atatürk’ün laik ve modern Türkiye’nin kuruluşundaki etkisine vurgu yaparak onun uluslararası alandaki saygın konumunu hatırlattı.
Atatürk’ün ölümü, onun mirasının ve ideallerinin Türk milleti ve dünya üzerindeki etkisini azaltmamış, tam tersine daha da güçlü bir şekilde benimsenmişti. Vizyonu ise Türkiye’nin modernleşme ve ilerleme yolunda rehberlik etmeye devam ediyor.
1881'DE BİR KAHRAMAN DOĞDU!
Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik'te, Gümrük memuru Ali Rıza ile Zübeyde çiftinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğu pembe boyalı ev, günümüzde müze olarak kullanılıyor. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin babası Hafız Ahmet, "Kırmızı Hafız" olarak anılan Anadolu'nun Kızıloğuz veya Kocacık Yörüklerinden gelmekteydi. Annesi Zübeyde'nin ailesi ise Konyarlar olarak bilinen Türklerdi ve Karaman'dan gelip Vodina'ya yerleşmişlerdi. Mustafa Kemal'in doğduğu dönemde kullanılan Rumi takvim ile nüfus kaydına yazılan doğum tarihi 1296 idi.
Mustafa Kemal'in genç yaşlarda ailesinin yanından ayrılıp eğitim hayatına atıldığı dönemlerde, Anadolu'da yaşanan iç karışıklıkların olduğu Vodina'ya gidip yetkililerle görüştüğü ve kentin önemli yerlerinin krokilerini çizdiği bilinmektedir. Bu, Atatürk'ün liderlik ve yönetim yeteneklerinin erken yaşlarda belirginleştiğinin bir göstergesiydi. Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin önderi olarak Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak tarihe damgasını vurmuş bir lider olarak dünyada birçok ülke tarafından hayranlık uyandırmıştı. Onun düşünceleri, reformları ve liderliği, Türk milletinin modernleşme ve ilerleme yolundaki kararlılığını simgeleyen önemli değerler bütünüydü.
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN EĞİTİM HAYATI!
Mustafa Kemal Atatürk, eğitim hayatına başladığı dönemde geleneksel öğretim yöntemlerinden uzaklaşarak "usul-i cedide" adı verilen yeni öğretim metotlarının uygulandığı Şemsi Efendi Mektebi'ne kaydedildi. Ancak babasının vefatı üzerine okulu bırakarak, annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule ile birlikte dayısı Hüseyin'in Lapka çiftliğine kâhya olarak gitti. Ancak okuma yazma bilmediği için halası Emine Hanım'ın Selanik'e çağrısı üzerine şehre geri döndü ve mülkiye rüştiyesine kaydoldu. Askerî rüştiyeye yazılarak matematikteki başarısı sayesinde Namık Kemal adını alarak, askeri kariyerine adım attı.
Ali Rıza efendi oğlunu alıp “usul-i cedide” denen yeni öğretim yöntemlerinin uygulandığı Şemsi Efendi mektebine kaydettirdi. Fakat Mustafa Kemal Atatürk, babasının ölümü üzerine okulu bırakarak annesi ve kız kardeşi Makbule ile birlikte Lapka çiftliğinde kâhyalık yapan dayısı Hüseyin’in yanına gitti. Ancak okuma yazmadan yoksun kaldığı için halası Emine hanımın çağrısı üzerine Selanik’e dönüp mülkiye rüştiyesine kaydoldu. Sınıftaki bir kavgaya karıştığı için okulu terk etti ve subay olmak isteğiyle kentteki askerî rüştiyeye girdi.
LİSEDE VATAN, MİLLET, HÜRRİYET KONULARINI İŞLEYEN ŞİİRLERE YÖNELDİ!
Matematikteki başarısından dolayı öğretmeni Mustafa, “Bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun” diyerek ona Namık Kemal’den esinlenen ikinci bir ad verdi. Rüştiye’den 1896 Ocağında sınıf dördüncüsü olarak mezun olunca Manastır Askerî İdadisine (lise) girdi. Burada sınıf arkadaşı Ömer Naci’nin etkisiyle edebiyata merak sardı ve başta Namık Kemal ve Tevfik Fikret olmak üzere vatan, millet, hürriyet konularını işleyen şairleri incelemeye yöneldi. Ancak kitabet (kompozisyon) öğretmeninin bunun askerlikle bağdaşmayacağı uyarısı üzerine edebiyatı bırakıp tarihe merak sardı. 1898 kasımında idadiden mezun olurken bütün derslerden tam not almasına karşın ikinci sayıldı.
DOSTLUKLARI VE HARBİYE YILLARI
Mustafa Kemal Atatürk, Selanik Askerî Rüştiyesi'nde sınıf arkadaşı Fuat (Bulca) ile tanıştığı gibi, ömrü boyunca sürecek dostluklarını da bu dönemde kurdu. Manastır'da Ali Fethi Okyar ve Kâzım Özalp ile arkadaşlıklarını pekiştirdi. Bu dönemde özellikle Fethi Okyar'ın yardımıyla Fransızcasını geliştirmeye çalışan Mustafa Kemal, tatillerde Selanik'teki Frerler Okulu'na devam etti.
Harbiye'de geçirdiği yıllarda dostluklarını sürdüren Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy ile de tanıştı. İlerleyen yıllarda aralarında kısa süreli bir kesinti yaşansa da bu dostluk, ömür boyu devam etti. Bu dönemde, ülke sorunlarına ve siyasete ilgi duymaya başlayan Mustafa Kemal, sürgündeki aydınların durumu hakkında bilgi sahibi oldu. Arkadaşlarıyla birlikte Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'ni okuyarak özgürlükçü düşüncelere yaklaştı.
Mustafa Kemal, Harbiye'de kendisinde ve arkadaşlarında yeni fikirlerin oluştuğunu, ülkenin idaresinde ve siyasetinde sorunlar keşfetmeye başladıklarını ifade etmişti. Bu dönemde, arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları gazete/dergi ile özgürlükçü düşüncelerini aktarmaya çalıştı. Ancak okul yönetiminin haberdar olması üzerine gazete çıkarmaya son vermek zorunda kaldılar.
DİPLOMATİK VE SİYASİ GÖREVLERİ
1903 yılında üsteğmenliğe terfi eden Mustafa Kemal, 11 Ocak 1905'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisi'nden mezun oldu. Ancak, atama emri beklerken padişaha karşı bir suikast girişimi ihbarı üzerine Cebesoy ile birlikte soruşturmaya uğradı. Suçsuzluğu anlaşılana kadar gözaltında tutulan Mustafa Kemal, serbest bırakıldıktan sonra Suriye'deki V. Ordu'ya atandı. Ancak, bu atanmanın ardında Makedonya yerine Suriye'ye gönderilmesi ve orada sınırlı bir bölgede kalması gibi kısıtlamalar vardı.
Şam'da görev yaptığı dönemde, siyasal düşünceleri nedeniyle sürülmüş olan Dr. Mustafa (Cantekin) ile tanıştı. İkinci Abdülhamid döneminde baskı gören aydınlar ve subaylar arasında oluşan "Vatan ve Hürriyet" cemiyetini kurmaya karar verdiler. Ancak bu cemiyetin Suriye'de güçlenemeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, gizlice Selanik'e geçti ve eski arkadaşlarıyla işbirliği yaparak Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin bir şubesini kurdu.
Ancak Selanik'te örgütlenmelerine rağmen, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin o bölgede güçlenemeyeceği anlaşılınca, Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı (27 Eylül 1907). İttihat ve Terakki'ye girişi, önceleri ön planda yer alan Enver Bey'in etkisiyle ikinci planda kalmıştır. Bu süreçte, Makedonya'da görev almak için çaba sarf eden Mustafa Kemal, Üçüncü Ordu Karargâhına atanarak görevlendirildi
İlerleyen dönemde, Fethi Okyar'ın aracılığıyla İttihat ve Terakki'ye giren Mustafa Kemal, bu cemiyet içinde kısa süreli bir pasif dönem yaşadı. Ardından Selanik-Üsküp demir yolu müfettişliğine atanarak uzaklaştırılmaya çalışıldı. Meşrutiyet'in ilanı üzerine Trablusgarp'a gönderilen Mustafa Kemal, burada önemli diplomatik ve siyasi görevler üstlendi.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN BOSNA İNCELEMESİ VE 31 MART OLAYLARINDAKİ ROLÜ!
Trablus'taki başarılı görevinin ardından Mustafa Kemal, yeni bir önemli göreve atanarak Avusturya'nın kendi topraklarına kattığı Bosna'daki durumu incelemekle görevlendirildi. Kasım 1908'de sınır boyunca yaptığı incelemelerin ardından gizlice Bosna'ya geçti. Burada yaptığı gözlemler sonucunda, Avusturya'nın askeri hazırlıklarının Osmanlı İmparatorluğu'na karşı değil, Sırbistan'a yönelik olduğunu tespit etti. Bu önemli bilgileri içeren raporunu hazırlayarak ilgili mercilere sundu.
31 Mart 1909'da İstanbul'da patlak veren ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Hareket Ordusu'nda, redif tümeninin kurmay başkanı olarak görev aldı. İstanbul'a vardıklarında, olayın irtica kokan bir tertip hareketi olduğunu sezip, not defterine bu önemli gözlemini yazdı. Bu dönemde 31 Mart Olayları, Osmanlı İmparatorluğu içindeki siyasi çalkantıları ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin etkisini gösteren bir olaydır.
Mustafa Kemal'in bu dönemdeki gözlemleri ve yazdıkları, onun sadece askerî dehasını değil, aynı zamanda siyasi olayları anlama ve yorumlama yeteneğini de ortaya koyuyordu. 31 Mart Olayları, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki siyasi çalkantıları, modernleşme çabalarını ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yükselişini anlamak açısından önemli bir dönemdir. Bu olaylar, Mustafa Kemal'in gelecekteki liderlik rolüne hazırlık dönemlerinden birini oluşturmuştur.
Kaleme almış olduğu tümen bildirilerinde ise, "Hareket Ordusu’nun maksat ve vazifesi, meşru meşrutiyet hükûmetimizi hiçbir kuvvetin sarsamayacağı surette güçlendirmek ve sırf şeriat kuvvetiyle müeyyed bulunan (doğrulanan) Kanun-ı Esasi’nin fevkinde hiçbir kuvvet olmadığını ve olamayacağını ispat eylemek ve meşru meşrutiyetimizin istikrarından memnun olmayan vatan ve millet hainlerine bir intibah dersi vermektir" ifadeleri yer aldı.
ATATÜRK'ÜN İTTİHAT VE TERAKKİ KONGRESİ İLE ORDUDAKİ GÖREVLERİ
Mustafa Kemal, Trablusgarp delegesi olarak katıldığı İttihat ve Terakki'nin 22 Eylül 1909'da düzenlenen kongresinde önemli bir öneride bulundu. Bu önerisinde ordu ile siyasi cemiyetin ayrılması gerektiğini, cemiyetin tam manasıyla bir parti halinde milletin içinde kök salması gerektiğini savundu. Ancak bu öneri, karşı tepkiyle karşılandı. Mustafa Kemal'in önerisi, daha sonradan "Halaskâr Zabitan" olayıyla birlikte askerlerin siyasetle uğraşmasını yasaklayan bir yasanın çıkmasını sağladı. Mustafa Kemal, Selanik'teki Üçüncü Ordu kurmaylığına atanarak İttihat ve Terakki ile ilişkisini keserek ordunun eğitimi sorununa odaklandı.
Kısa süre içinde Üçüncü Ordu Talimgâhı komutanlığına getirildi. 1910 yazında Fransız ordusunun Picardie'de yapacağı tatbikata gözlemci olarak katıldı. Bu deneyim, ona gelecekteki uluslararası ilişkilere dair önemli perspektifler kazandırdı. Fransa'daki manevraları izleyince, dünya genelinde bir savaşın patlak verebileceği değerlendirmesini yaparak Türkiye'nin bu durumdan etkileneceğini öngördü. Dönüşünde görev yeri sık sık değiştirilen Mustafa Kemal, çeşitli karargâh ve birliklere atanarak askeri kariyerini sürdürdü. 15 Ocak 1911'de Beşinci Kolordu karargâhına, ardından İstanbul'da Genelkurmay karargâhına alındı. Genel Kurmay 1. Şube'ye memur olarak görevlendirildi.
MİLLİ MÜCADELEYİ BAŞLATMA KARARI!
Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun işgaline ve parçalanmasına tanık oldu. Bu dönemde ülkenin içinde ve dışında yaşanan gelişmeler, onun için bir millî mücadele başlatma kararı almasında etkili oldu. 1919 yılında Samsun'a çıkarak Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatan Mustafa Kemal, bu süreçte önemli politik, askerî ve diplomatik hamlelerde bulundu.
12 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa, ilk etapta ülkenin doğusundan batısına doğru bir mücadele başlatma kararı aldı. Bu süreçte 19 Mayıs 1919'da Amasya'da önemli bir kongre düzenleyerek, milletin bağımsızlık ve hürriyeti için birlik olma çağrısında bulundu. Bu kongrede alınan kararlar, Millî Mücadele'nin temelini oluşturdu.
Mustafa Kemal, 23 Temmuz 1920 tarihinde Sivas Kongresi'ni topladı ve burada alınan kararlarla Anadolu'da bağımsız bir Türk devleti kurma kararı resmileşti. Aynı zamanda, TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) kuruldu ve Mustafa Kemal Paşa, bu meclisin başkanlığına seçildi.
BÜYÜK TAARRUZ İLE DÜŞMAN KUVVETLERİNİ BOZGUNA UĞRATTI!
İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı mücadele eden Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz'u başlatarak düşman kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bu zafer, 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak kabul edilmektedir. Ardından, 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşuyla bağımsızlık savaşı fiilen sona erdi.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurma sürecinde önemli adımlar attı. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti resmen ilan edildi ve Mustafa Kemal, Türkiye'nin ilk Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Bu dönemde yaptığı devrimlerle Türkiye'yi çağdaş bir uluslararası devlet haline getirmeye çalıştı.
Mustafa Kemal, halk arasında "Atatürk" (Türklerin Atası) unvanıyla anılmaya başlandı. Cumhuriyet döneminde gerçekleştirdiği hukuki, kültürel ve ekonomik reformlarla Türkiye'yi modern bir ülke haline getirmeye çalıştı. Bunlar arasında Türk alfabesini Latin alfabesine çevirme, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıma, çok eşliliği yasaklama, laik bir hukuk sistemini benimseme gibi önemli adımlar yer alıyordu.
Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938'de İstanbul'da hayatını kaybetti. Ancak onun bıraktığı miras, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerini oluşturdu ve bedenen ölse de fikirleri ile bugün hala yaşamaktadır. Atatürk'ün ilkeleri, Türkiye'nin modernleşme sürecinde rehber olarak kabul edilmeye devam etmektedir.
ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ!
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 1936 Kasım ayında ciddi bir zatürre geçirdi ve bedeni giderek zayıflamaya başladı. 1937'den itibaren hafıza zayıflığı, burun kanamaları ve vücuttaki kaşıntılar belirgin şekilde arttı. Ancak, Atatürk çalışmalarına devam etti ve özellikle Hatay Meselesi gibi birçok sorunla ilgilendi. 1938 Ocak ayında rahatsızlığı daha belirgin hale geldi. Atatürk'ün sağlık durumu hakkındaki ilk konsültasyon, Sağlık Bakanı Müsteşarı Dr. Asım Arar tarafından belirtildiği üzere, Ankara'da 6 Mart 1938'de gerçekleşti. Bu muayene sırasında Başvekil İsmet İnönü de Atatürk'ün yanındaydı. Muayene sonrasında doktorlar hastalığın karaciğerde olduğu konusunda ittifak ettiler.
Dr. Nihat Reşat Belger, Atatürk'ün hastalığına ilk teşhisi koyan isim oldu. Yaptığı muayene sonrasında hastalığın karaciğerde büyüme ve sertleşme nedeniyle geliştiğini belirledi. Belger'e göre, Atatürk siroz hastalığına yakalanmıştı, ve bu teşhisi bir süre sonra diğer yabancı ve Türk hekimler de onayladı. 1938 Mayıs ayının başında, sağlığı iyi olmamasına rağmen Atatürk, Hatay ve çevresini dolaşarak askeri manevraları izledi, törenlere katıldı. Bu gezi, sağlığının daha da kötüleşmesine neden oldu. Ancak Atatürk, hala Hatay meselesi ve Dolmabahçe Sarayı'nda çalışan Dil ve Tarih Kurumlarıyla ilgilenmeye devam etti.
HASTAYKEN BİLE DÜNYA KONJONKTÜRÜ HAKKINDA KONUŞMAYA DEVAM ETTİ!
16 Ekim Pazar günü ani bir rahatsızlık geçiren Atatürk, büyük bir enerji ve sağlamlıkla birkaç gün süren bir buhranı atlattı. Ancak hastalığın seyrini durdurmak mümkün değildi. Son zamanlarda sadece bir miktar süt, portakal-elma suyu ve arada bir çorba tüketiyordu. Atatürk, 1938'de hastalığının etkisiyle oldukça zayıflamış ve bitkin bir haldeyken bile dünya konjonktürü hakkında düşünmeye devam etti. Arkadaşı Ali Fuat Paşa'ya II. Dünya Savaşı'nın çıkacağından emin bir tavırla, "Bu savaşta ben yataktan kımıldamayacak olursam memleketin hali ne olacaktır, devlet işlerine müdahale edecek bir vaziyete gelmeliyim" dedi. Diğer devlet adamlarıyla yaptığı görüşmelerde dünya barışının tehlikede olduğunu sıkça ifade etti.
29 Ekim 1938'de gerçekleştirilen Cumhuriyet Bayramı'nın 15. yıldönümü kutlamalarına katılamadı. Bu dönemde hastalığının en zorlu günlerini yaşadı. Aslında Büyük Millet Meclisi'nde söyleyeceği 15. yıl açılış nutku için notlar hazırlamış, konuşmasına ilaveler yapmıştı. Ancak rahatsızlığı nedeniyle İstanbul'da kalmak zorunda kaldı. Benzer şekilde 1 Kasım 1938'de ilk kez TBMM'nin açılışına katılamadı, ve Cumhurbaşkanı Atatürk'ün konuşmasını Celal Bayar okudu. 1 Kasım'dan itibaren doktorların tavsiyesiyle Savarona yatında deniz kürü tedavisine başlayan Atatürk, bir süre sonra Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi ve tedavisi için uzman hekimler görevlendirildi.
ANKARA'DA MİLLİ MATEM İLANI!
Ancak hastalığın etkisiyle Atatürk'ün karnı sürekli su topluyor, ve doktorlar tedavi maksatlı karnından su alıyorlardı. 7 Kasım'da yapılan üçüncü ponksiyondan sonra Atatürk'ün sağlık durumu daha da kötüleşti, ve 8 Kasım gecesi tam anlamıyla koma durumuna girdi. Son saatleri yaklaştığında, bütün müdavi ve müşavir tabipleri başucundaydı. Atatürk'ün teneffüsü bir ara son derece sıklaşarak önce 40'a kadar çıktı, sonra 33'e indi.
Saat sabahın dokuzunu gösterdiğinde, Atatürk'ün son dakikaları yaşanıyordu. Beş dakika sonra her şey sona ermiş, Atatürk gözlerini hayata kapamıştı. Hekimler, son bir muayeneden sonra Atatürk'ün naaşını inceledi. Bu muayeneyi müteakip Ankara'da millî matem ilanı ve cenaze merasimi için hazırlıklar bekleniyordu. Hükümet, Türk milletine verdiği tebliğ ile "Ulu Önderini, insanlık büyük evladını kaybetti" sözleriyle millete taziyelerini iletti.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.